ARAP BAHARI’NIN SON HALKASI: SURİYE

ARAP BAHARI’NIN SON HALKASI: SURİYE


Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın;
Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın.

Mehmet Akif Ersoy – İstiklal Marşı

            2010 yılında, Tunuslu bir seyyar satıcı olan Muhammed Buazizi, tek geçim kaynağı olan sebze tezgahının elinden alınmasını protesto etmek amacıyla, ülkesindeki sosyal adaletsizliğe tepki olarak kendini ateşe verirken, belki de milyonları etkisi altına sokacak bir başkaldırı dalgasının fitilini ateşlediğinin farkında bile değildi. Üniversite mezunu bir genç olmasına rağmen, bir türlü iş imkanı bulamayan bu gencin gerçekleştirdiği söz konusu trajik olayın üzerinden çok geçmeden Lahsin Naci adında bir kişinin elektrik direğine tırmanmak suretiyle kendini elektriğe verip intihar etmesinden sonra patlak veren ve ardı arkası kesilmeyen protestolarla, başlangıçta bireysel bir başkaldırı gibi görünen bu eylemler bir anda toplumsal bir harekete dönüşmüştü. Sadece Tunus ile sınırlı kalmayan bu hareket, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’ya da sıçramış ve adına “Arap Baharı” denen bir sürecin ortaya çıkmasına neden olmuştu.


            Kimilerince Batılıların, Müslümanlar üzerinde oynadığı yeni bir oyun olarak nitelendirilen Arap Baharı, kimilerine göre ise; özellikle I. Dünya Savaşı sonrası yeniden şekillenen dünya sisteminde Arap ülkelerinin başına getirilen kuklalara karşı bir başkaldırı hareketiydi. Sonu gelmez tartışmaların gölgesi altında devam eden süreçte gerek Kuzey Afrika’da, gerek Ortadoğu’da irili ufaklı çeşitli başkaldırılar meydana gelmiş, Tunus, Yemen, Mısır ve Libya’da iktidarlar değişmiş ve Müslümanlar yeni bir sürecin içine girmiş, meydanlarda verilen mücadeleler siyasi arenaya taşınmıştı.

            Gelinen noktada ise Suriye’de beşinci yılına girmiş olduğumuz özgürlük ve adalet arayışı Arap Baharı’nın en uzun süren halkası olarak hala gündemlerimizdeki yerini koruyor. Baas Partisi’nin uygulamış olduğu sindirici siyasi politikalara ve iktisadi yolsuzluklara karşı başlatılan mücadele ABD, Rusya, İran gibi devletlerin ve DAİŞ, PYD gibi terör örgütlerinin de müdahalesi ile uluslararası bir boyuta ulaşmıştır. ABD ve Rusya’nın DAİŞ’i vurma bahanesiyle Suriye’ye girmesiyle birlikte dengeler bir anda değişmiş ve muhalifler kazandıkları yerlerin bir kısmını kaybetmiş ve bu durum Esed yönetiminin ömrünün uzamasına neden olmuştur. Her bir unsur kendi çıkarlarını korumak üzere savaştaki yerini alırken, Esed Rejimi ise hala sivillere karşı bombardımanını sürdürmekte ve iktidarını koruma adına vahşice katliamlarına devam etmektedir. Öte yandan Türkiye sınır hattında konuşlanan PYD ve DAİŞ militanlarının, sınır boyunca ele geçirdiği bölgelerle, başlangıçtan beri halkın özgürlük ve adalet isteklerinin yanında bulunan Türkiye’nin Suriye ile irtibatının kesilmesi istenmektedir. Suriye’de başlayan hareketin ilk yıllarında Suriye meselesinin Türkiye’nin dış meselesi değil, iç meselesi olduğunu ifade eden Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise Türkiye’nin güneyinde Suriye’nin kuzeyinde bir devlet kurulmasına asla müsaade etmeyeceğini söyleyerek bu konudaki tavrını açıkça belli etmiştir. Son dönemde ABD ile Rusya’nın ateşkes antlaşması yapması ve Cenevre görüşmeleri ile Suriye’de demokratik bir seçim yapılmasına yönelik adımlar atılmasına rağmen, Suriye’de her gün onlarca sivil insan ölmekte ve katil Esed yönetimi sergilemiş olduğu zalimce tutum ile kendi ülkesini yerle bir etmeye devam etmektedir. Avrupa’nın göbeğinde yaşanan bir terör olayı günlerce medyanın gündemini meşgul ederken, Suriye’de beş yıldır devam eden drama karşı batı üç maymunu oynamaktadır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KLASİK DÖNEMDE MÂTURÎDÎ ve EŞ‘ARÎ KELAMCILARINDA YÖNTEM

Netflix'te Fasih Arapça Çizgi Film Önerileri

SOCIAL DILEMMA - SOSYAL İKİLEM BELGESELİNDEN NOTLAR (BELGESEL ÖNERİSİ)