İSLAM MEDENİYETİ’NE DOĞRU: HEDEF
İddiası olan insanlar, içinde bulunduğu çağın getirdikleri ile
yetinmeyip, çağlar üstü bir mekanizmaya hasret duyan, çağı ileriye taşıyacak
bir sözü olan dinamik zihinlerin sahipleridir. İnsanlık tarihinin başından
beri, kitleleri arkalarından sürüklemiş ve yeni bir sistem inşa etmeye
yeltenmiş aktörler, Batı felsefesinin ütopya, İslam düşüncesinin ise medine-i
fâdıla olarak tarif ettiği bu olguyu kendilerine hedef tayin ederek, medeniyet
oluşturma yolunda gereken her türlü adımı cesaretle atmaktan geri
durmamışlardır. Zira medeniyet cesur toplulukların işidir. Hedefi olmayan ve
belli bir gelenekten beslenmeyen toplumlar, insanlığa adalet ve merhamet
getirecek bir medeniyet telakkisine de sahip olamazlar.İlkeleri ve idealleri
olmayan, kısa ve uzun vadeli hedeflerle kendine yol haritası oluşturmayan
cemiyetler, tıpkı okyanusta nereye gideceğini bilmeyerek ordan oraya yelken
açan bir gemiye benzer. İşte bu geminin rotasını esen rüzgarın yönü belirler.
Hz. Peygamber’in Hendek Savaşı sırasında ashabı ile birlikte
yaşamış olduğu şu olay, kısa ve uzun vadede konulan hedeflerin medeniyet
oluşumu açısından ne derece önemli olduğunu gözler önüne seriyor: “Hendek kazıldığı sırada hava soğuktu, sert
bir rüzgar esiyordu. Kazma işi zorlaşıyordu. Hendekte çıkan büyük bir kayayı
Resûlullah üç vuruşta parçaladı. İlk vuruşunda kayanın üçte birlik bir kısmı
koptu ve tekbir getirerek; “Şam’ın kırmızı köşklerini görüyorum!” buyurdu.
İkinci vuruşta “Kisrânın (İran’ın) köşklerini görüyorum!” buyurdu. Üçüncü
vuruşta ise kayanın tamamı parçalanmıştı ve tekbir getirerek; “San’a’nın
kapılarını görüyorum, bana Yemen’in anahtarları verildi!” buyurdu.”Hz.
Peygamber bir yandan kayayı parçalarken, bir yandan da ashabının önüne bir
takım hedefler koyuyordu. Nitekim bu hedefler gerçeğe dönüşmüş ve Hz
Peygamber’in vefatından kısa bir süre sonra, Şam da, İran da, Yemen de
fethedilmişti. Hz. Peygamber’in Hendek Savaşı sırasında koymuş olduğu hedefler
bir bir gerçekleşmiş ve İslam’ın çağlar üstü mesajı sözü geçen diyarlarda
hakimiyet sağlamıştı.
Geçmişte dünya üzerinde hüküm sürmüş ancak günümüzde sadece bir takım
kalıntılarından dolayı haberdar olduğumuz birçok medeniyet, zamanla hedeflerini
yitirmelerinden dolayı tarih sahnesinden silinmişlerdir. Günümüzde İslam
medeniyetinin içinde bulunduğu fetret döneminin başlıca sebeplerinden biri
davamızı ve ideallerimizi kaybederek, hedeflerimizi bir kenara itişimizdir. Gelinen
süreçte yüzyıllar boyunca insanlığa umut olmuş bir çağrının yerini, yığınları
köle olarak gören ve merkezinde sömürü ve barbarlığın bulunduğu bir düşünce
sistemi almıştır. Halbuki insan merkezli bir anlayışa sahip olan İslam
medeniyeti insanlığa değerlerini yeniden hatırlatmış ve barışın, huzurun,
adaletin ve merhametin hakim olduğu yaşam tarzı sunmuştu. Son üç yüzyılda geçirdiğimiz
süreç insani değerlerin merkezde olduğu, kapsayıcı yeni bir düzenin inşasının aciliyetini
açıkça ortaya koyuyor. İşte bu düzen vahyin önderliğinde oluşacak olan evrensel
çağrının ta kendisidir.
Medeniyet oluşumunun en önemli saç
ayaklarından biri de sözün taşıyıcılarıdır. Yeryüzünde vuku bulmuş bütün
medeniyetler, öncü kuşakların gayretinin ve azminin birer eseridir.
Nitekim İslam medeniyeti, İslam’ın Arap yarımadasında insanlığa bir müjde olarak
nüzulünün ardından, hakikatle şereflenmiş o ilk neslin ödediği bedellerle vücut
bulmuştur. Nebiler nebisi Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’den işittiği ilahi
mesajı, henüz haberdar olmayan bir başkasına ulaştırmak için sabırsızlanan ve
bulduğu her fırsatta insanları hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten
alıkoyan bu nesil, Hz. Peygamber’in irtihalinin ardından dünyanın dört bir
yanına dağılarak, insanlığa adalet ve merhamet müjdesiyle gelen İslam’ı
kıtalarla buluşturmak için çaba sarf etmiştir. Bir sonraki yazımızda öncü
neslin vasıfları ile devam edeceğiz.
Ömer Faruk Kavuncu
Yorumlar
Yorum Gönder