YENİ DÖNEMDE İSLAMİ HAREKET VE EĞİTİM

YENİ DÖNEMDE İSLAMİ HAREKET VE EĞİTİM

Toplumu dönüştürecek etkin bir düşünce ancak toplumu yakından tanıyan, içerisinde bulunduğu toplumun bireylerinin hangi etkiye ne tür bir tepki vereceğini iyi bilen, mahalli ve küresel ilişkilerdeki perde arkası olayları iyi tahlil edebilen ve bilgiyi en doğru şekilde kullanabilen bireyler tarafından oluşturulur. Bu gerçekliği göz önünde bulundurduğumuzda görüyoruz ki; gerek vahye dayalı yeni bir medeniyet oluşturma arzusu içerisinde olan ve İslam’ın toplumun bütününe hakim olması için çaba sarf eden insanlardan oluşan örgütlü bir hareket şeklinde tanımladığımız İslami Hareket’in paradigmasının oluşturulmasında, gerekse bu paradigmanın nesilden nesile çağın ihtiyaçları doğrultusunda güncellenerek aktarılmasında, saydığımız vasıflara sahip bireylere daima ihtiyaç olacaktır. Bu nedenle İslami Hareket’e yön verenlerin, bu hareketin toplum nezdinde karşılık bulması ve devamlılığı adına kendi aydınlarını yetiştirmeye yönelik adımlar atması gerekmektedir. Bizler için daima yol gösterici konumda olan Hz. Peygamber’in hayatında da bu gerçekliğin yansımalarını görmekteyiz. Nitekim adına ashab-ı suffe dediğimiz nebevi eğitim yuvasının İslam’ın yayılması ve hâkimiyetinde ne derece etkili olduğu hepimizin malumudur. İnsanlığa adalet ve merhamet müjdesi ile gelen bu dinin, dünyanın dört bir yanında kendisine alan bulacak olması beraberinde yeni ihtiyaçlar doğuracaktı. Bu ihtiyaçların başında da muhakkak ki İslam’ın öğretilerini yeni insanlara taşıyacak kanaat önderleri gelmekteydi. Bu durumun farkında olan Hz. Peygamber, daha o yıllarda işi sıkı tutarak, oluşturmuş olduğu bu ilim meclisinde İslam’ın sancaktarlığını yapacak eğitimciler yetiştirmişti. Nihayetinde ihtiyaç duyulduğu anda hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan bu kişiler sayesinde İslam günümüze kadar ulaşmıştır.

İslami Hareket’in münevverlerini yani modern tabirle aydınlarını yetiştirmediği takdirde fonksiyonunu yitireceği gerçeğini göz önünde bulundurduğumuzda, eğitim ve öğretim faaliyetlerinin ne denli önemli olduğunu daha iyi idrak etmekteyiz. Ancak burada üzerinde durduğumuz nokta bireylerin eğitilmesinde İslami Hareket’e yön verenlerin bizzat müdahil olması gerektiğidir. Nitekim günümüzde eğitimli insan ifadesinin manasının diploma sahibi olmak ile eşdeğer olması, hareketin kendi eğitim felsefesini oluşturmasını gerekli kılmaktadır. Resmi eğitim müfredatının bireylerin düşünce melekelerini geliştirme ve harekete geçirme gibi bir fonksiyon icra etmemesi, bilgi yüklü insan yığınlarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu nedenle bu hareketin devamlılık arz etmesi açısından, düşünen, akleden, hikmet sahibi ve ahlaki sorumluluklarının farkında olan insanlar yetiştirmeye ihtiyaç vardır.


Özellikle yeni dönemde bilgi kirliliğinin had safhada olması sebebiyle, bilgiye hükmeden ve bilginin İslamileştirilmesi hususunda beceri sahibi olan bireyler, bu hareketin gelişmesinde öncü rol oynayacaktır. Nitekim bilgi, maddi kazanımların üzerinde olan bir güçtür. İnsanlık tarihi boyunca medeniyetler, en parlak dönemlerini bilgiye sahip olduğu ve ona hükmettiği zamanlarda yaşamışlardır. İslam medeniyeti, İslam’ın ilk dönemlerinde karşılaştığı yeni kültürlerden aldığı bilgiyi sentezleyerek altın çağını yaşamıştır. Rönesans ve reform hareketleri ise Batı’nın İslam’dan aldığı bilgiyi sistemleştirerek kullanması sonucu gerçekleşmiştir.

Burada dikkat edilmesi gereken diğer önemli nokta bilginin hayata geçirilmesi ve amaç doğrultusunda bir araç olarak kullanılması hususudur. Aksi takdirde Fatih’in Bizans’ı kuşattığı ve bin yıllık imparatorluğun tarihten silinme tehlikesi yaşadığı sırada Bizanslı ilim adamlarının, meleklerin kanadının olup olmadığını tartışması gibi bir komediye düşmek kaçınılmazdır. Aydınlarının topluma hitap edemediği ve çağın sorunlarına çözüm bulamadığı bir doktrin zamanla geçerliliğini yitirecek ve yerini başka bir düşünsel oluşuma bırakacaktır. İslam toplumunun, son birkaç yüzyıldır içinde bulunduğu gerilemenin temel sebeplerinden biri yaşanan çağa dair söz söyleyememiş olmasıdır. Çağı doğru okuyamayışımızdan kaynaklanan bu krizi aşmanın yolu, bizzat hayatın içinde yer alan alimler yetiştirmektir. Çağı doğru okuyabilmek bizlere çağın dinamiklerine uygun söz söyleme fırsatı verecektir. Geçmiş zamanlardan çıkıp gelmiş ve bu çağın genleri ile uyuşmayan söylemler kısa bir süre içerisinde yok olmaya mahkumdur. Burada bizlere düşen temel görev, evrensel bir paradigma ile gelen vahyin ışığı altında, toplumu dönüştürecek ve dünyayı değiştirecek, çağın sorunlarına çözüm üretebilecek bir düşünce sistemi oluşturacak bireyler yetiştirmektir.

Ömer Faruk Kavuncu

 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KLASİK DÖNEMDE MÂTURÎDÎ ve EŞ‘ARÎ KELAMCILARINDA YÖNTEM

Netflix'te Fasih Arapça Çizgi Film Önerileri

SOCIAL DILEMMA - SOSYAL İKİLEM BELGESELİNDEN NOTLAR (BELGESEL ÖNERİSİ)