DÖNECEĞİZ EY AŞK!
Ömer Faruk Kavuncu
“Dönüşüm
muhteşem olacak!” şeklinde âmiyane bir tabir vardır Türkçe’de. Tepeden tırnağa
bir dönüşümle yeniden döneceğim, işte o zaman dönüşüm muhteşem olacak demek
isteriz. Bilhassa razı olmadan ayrıldığımız bir mekâna yeniden dönme arzusu
içerisindeysek bu cümleyi sarf ederiz.
Geçenlerde bu
söz üzerine kafa yorarken, 1975 ile 1990 yılları arasındaki Lübnan iç savaşına
tepki olarak, hiç gülmeyen, şarkılarıyla umudu daima dipdiri tutan, ölümsüz
sesi ile duyguları bambaşka yorumlayan Feyrûz’un “Rajeen ya Hawa / راجعين يا هوي” isimli unutulmaz eseri geldi aklıma. Dinlemek
için hemen telefonuma sarılarak şarkıyı arattığımda karşıma ilk çıkan videonun
içerisindeki bir fotoğraf beni bir anda bambaşka düşüncelere dalmaya sevk etti.
Harabeye dönmüş bir şehrin ardından gurbete zorlanmış ve yepyeni umutlarla
elbet bir gün döneceğini haykırmak isteyen birileri, savaşın ardında bıraktığı
yıkık duvarları Feyrûz’un insanı motive eden o sözleri ile süslemişti:
“Döneceğiz Ey Aşk! / راجعين يا هوي”.
Bu söz,
vahşetin yakıp yıktığı bir şehrin son çığlıklarıydı belki de.. Kadrajın sol
tarafını ise, bu şehri yani Halep’i, kaderine terk etmeye razı olmayan,
dünyanın tüm acılarını yüreğinde taşıyormuşçasına hüzünlü, bir parçasını orada
bırakmayı reddeden iki insanın umutsuzluğa meydan okuyan bakışları dolduruyordu.
Bizler de tıpkı o iki hüzünlü bakışın bir yerlerinde gizli olan aynı umutla,
Halep’in, Şam’ın, Rakka’nın, Azez’in, İdlip’in, Guta’nın, Hama’nın, Humus’un,
Münbiç’in kendi günlerine dönmesini bekliyoruz sabırla. Biliyoruz ki bu hikâye
böyle bitmeyecek. Biliyoruz ki beklenen günler uzakta değil. Çünkü bizim
olduğumuz yerde umutsuzluktan söz etmek laf-ı güzaftır!
Öyleyse, madem
döneceğiz, “dönüşüm muhteşem olacak” diyerek, her anın kıymetini bilerek, bu
hasreti birlikteliğe vesile kılarak, coğrafyamızı yeniden adaletle, merhametle,
hoşgörü ile buluşturacağımız günlerin hazırlığını yapmak durumundayız. Ancak bu
bekleyişi inanmış “genç” yüreklerle anlamlandırmak zorundayız. Topraklarımızı
yeniden ihya etmenin planlarını yaparken gençliği ihmal etme gibi bir gaflete
düşmek, coğrafyamızı intihara sürüklemektir. Ama ne yazık ki içinde
bulunduğumuz süreç, Suriyeli gençleri bir başına bırakan bir ortamı da ardından
getiriyor. Hâlbuki kayıp nesillerin beraberinde getireceği başıboşluk,
varlığımızı sürdürmemizi bile engelleyecek kadar büyük bir tehlikeyi de
karşımıza çıkaracaktır. Bu yüzden Suriye’nin aydınları, kanaat önderleri,
sanatçıları, eğitimcileri, siyasetçileri başta olmak üzere, bu ülkenin
geleceğinde söz sahibi olmak isteyen herkes, adalet ve merhamet kavramlarına aşina olmuş,
sorumluluklarının farkında olan ve bu sorumluluklarını hakkı ile yerine
getirmek adına her anı değerlendirip kendini yenileyen, insanının sorunlarını
mesele edinen ve er ya da geç kendi topraklarına döneceğinin bilinciyle,
“dönüşüm muhteşem olacak” diye haykırarak coğrafyasını imar ve inşa etmeye
talip olan gençler yetiştirmek üzere el ele vermek zorundadır. Bir ülkenin
kaderine etki etme potansiyeline sahip olanların sessizliği, çekilen acıların
katlanarak artması demektir.
Yorumlar
Yorum Gönder